Güneş koruyucular hayatımızın vazgeçilmezi. Krem, jel, losyon, sprey, stick, renkli, suya dayanıklı, mineral filtreli, kimyasal filtreli vs. derken ve liste uzayıp gidiyor. Peki ama atalarımız güneşten nasıl korunuyordu?
Güneşten korunma konusunda ilk adımı atanlar pirinç kepeği, yasemin ve acı bakla gibi maddeler kullanan Eski Mısır Uygarlığı’dır. Güneşin cilt üzerindeki zararlı etkilerini tam olarak anlamasalar da güneşin cildi bronzlaştırdığını anlamışlardı. Daha açık tenin daha çok arzu edildiği ve asalet kabul edildiği bu kültürde, güneş koruyucularının amacı yalnızca kozmetikti. Pirinç kepeğinin UV radyasyonunu emdiği, yaseminin DNA’yı onarmaya yardımcı olduğu ve acı baklanın cildi aydınlattığı daha yeni keşfedildi. Eski Mısır bu konuda da bizi şaşırtmayı başardı.
Antik Yunan Uygarlığında ise zeytinyağı tercih edilirken, bazı Kızılderili kabileleri, güneş yanıklarını yatıştırmada da etkili olan bir tür çam iğnesi olan Tsuga Canadensis’i kullandı.
Görüldüğü gibi eski uygarlıkların, güneş hasarının nedeni anlaşılmadan çok önce güneş koruyucuları formüle edebilmeleri şaşırtıcı. Güneşten korunma alanında, atalarımız zamanlarının çok ilerisinde olduklarını kanıtladılar.
Eski kültürler, UV ışınlarına aşırı maruz kalmayı cilt kanseri ve diğer rahatsızlıklarla doğrudan ilişkilendiremese de aldıkları güneş yanığı muhtemelen onlar için oldukça büyük bir uyarıydı (Efes Antik Şehrinde, liman kalıntısından ana girişe; yazın öğlen sıcağında yürüyen turistlerin ciltlerine bakarak bunu çok iyi anlayabiliyorsunuz).
Sanayi Devrimi ile Değişen Trendler
Tarihsel olarak, koyu bronz cilt, tüm gün dışarıda çalışan alt sınıflarla ilişkilendirilirken, zenginler, içeride ve gölgede dinlenen bir yaşam sayesinde daha açık tenli idi. Ancak bu durum, işçileri fabrikalara ve madenlere girmeye zorlayan, duman yüklü şehirlerde kapalı alanlarda yaşayan sanayi devrimi nedeniyle değişti.
Bu dönemde UV eksikliğinden kaynaklanan raşitizm ve kemik deformasyonları gibi rahatsızlıklar, bilim insanlarını güneş ışığının cilt üzerindeki besleyici faydalarını gözlemlemeye yöneltti. Coco Chanel’in Cannes kentinde bir arkadaşının yatından altın bronz bir tenle verdiği o poz tüm dünyada dergilere ve afişlere yayıldıkça, bronzluk sağlıklı ve güzel olarak algılanmaya başlandı. Bronzlaşma çılgınlığı doğdu.
Güneş Kreminin Öncüleri
Güneş kreminin ilk belgelenmiş kullanımı 1928’de ABD’de oldu. Ancak güneş kremi pazarındaki büyük başarı öyküsü, 1938’de Franz Greiter adlı İsviçreli bir kimyagerin İsviçre Alplerinde dağa tırmanırken güneşten fena halde yanması ve sonrasında gletscher crème (buzul kremi) adını verdiği ilk koruyucu formülü yaratması ile gerçekleşti. Bu kreme o dağın adını verdi: Piz Buin.
1940’lardan itibaren, Coppertone gibi şirketler petrol jölesini (evet doğru okudunuz) ve hindistan cevizi yağını karıştırarak güneş kremi formülleri geliştirdi.
Yeni Nesil Güneş Koruyucuların İlk Formülleri
İspanyol paça pantolonlar, disko ve batik 1970’lerde çok popülerdi ama bilim adamları yeni nesil güneş kremlerini geliştirmek için modanın çok ötesinde bir anlayışla çalışıyordu: Güneş Koruyucularda Su Dayanımı!
Bu arada dağcı mucidimiz Greiter, güneş koruma faktörünü (spf) icat etti. Kendi buzul kremi SPF2 olarak tescil ettirdi (İnsanlık için büyük bir adım).
Bu formüllere duyulan ilgi artmaya başladıkça, UV radyasyonunun uzun vadeli zararına ilişkin endişer de artmaya başladı. ABD gıda ve ilaç idaresi (FDA), güneş koruyucuları kozmetikten çıkararak düzenli kullanılan reçetesiz ilaç sınıflandırmasına çevirdi.
1980’lerde yeni bulgular, daha önce zararsız olduğu düşünülen UVA radyasyonunun aslında cilde zarar verdiğini ortaya koydu. Buna ek olarak, bu hasarın cildin yaşlanmasını hızlandırarak kırışıklıklara ve koyu lekelere neden olabileceği çalışmalarla ispatlandı. Bu, güneş kremi pazarını derinden etkiledi ve buna karşılık markalar geniş spektrumlu (uva/uvb) koruma geliştirmeye başladı.
Bilim adamlarının ve hükümetlerin güneşe maruz kalma konusundaki endişe düzeyi artmaya devam etti ve Amerikan Dermatoloji Akademisi’nin 1988’de “bronzlaşmanın güvenli bir yolu yoktur” bildirisini yayınlaması Coco Chanel ile başlayan bronzlaşma algısı modadan bir sağlık sorununa doğru evrilmeye başladı (Fedon ve Özlem Yıldız hariç).
Rekabet Kızışıyor
1990’lar büyük markaların güneş kremi geliştirme dönemiydi. Yüksek faktör koruması ve su direnci ile spora özel formüller geliştirirken, günlük bakım için güneşten korunma bileşenlerini makyaj ve nemlendiricilere eklemeye başladılar. Tüketici zevkleri ve ihtiyaçları da gelişmeye başladı. Pazarlama argümanlarına görünmez, hızlı kuruyan, hafif formül açıklamaları da eklendi.
Günümüzde Durum Ne?
Zeytinyağı ve petrol jölesinden bu yana çok yol kat ettik ve piyasada güneşten korunma için daha önce hiç bu kadar iyi veya daha fazla seçenek bulunmadığını güvenle söyleyebiliriz. Güneşin etkilerini anlıyoruz, ayrıca yönergeler ve ürün etiketleri hiç bu kadar net olmamıştı. Bronzluk, bildiğiniz gibi batı kültüründe hala sağlıklı ve güzel olarak saygı görüyor ama tatilde yanınızda taşıyabileceğiniz en büyük moda hatası güneş yanığıdır. Sahildeki en acıklı durum ise ıstakoz gibi kızarmış tatilciler.
Ancak sektörün bir revizyona ihtiyacı olduğu açık. Bugün kullanılan bileşenlerin birçoğu onlarca yıl önce geliştirildi ve en iyi ihtimalle modası geçmiş, en kötü ihtimalle sağlığımız için kötü. Bazı bileşenlerin güvenliği, 70’lerin sonlarından beri sorgulanmadı. 2019 yılında FDA duruma el attı genel olarak güvenli ve etkili (grase) olarak kabul edilen UV filtreleri listesindeki 16 bileşenden 14’ünü gözden geçirerek bu listeden çıkardı. Bunlardan ikisi (paba ve trolamin salisilat) tamamen güvensiz kabul edildi. Geri kalan 12’si için ‘’yetersiz güvenlik verisine sahiptir ve bu nedenle ileri testler yapılmalıdır’’ sınıflandırmasına konuldu. Örneğin, en yaygın bileşenlerden ikisi oxybenzone ve octinoxate, idrarda ve anne sütünde bulunmuş olup, insan vücudu üzerindeki uzun vadeli etkilerini sorgulamaktadır.
16 bileşenden yalnızca 2’si genel olarak güvenli kabul edilmekte: Çinko oksit ve titanyum dioksit.
FDA’nın bu kararı, güneş bakım ürünlerinin cildi mümkün olan en iyi şekilde korumasını sağlamak için inovasyon ve geliştirme zamanının geldiğini gösteriyor.
Gelecek Nasıl Şekillenecek?
İnsanlar, ciltlerine sürdükleri bu ürünlerin hem etik hem de ekolojik açıdan nasıl etkileri olduğu konusunda hiç bu kadar bilinçli olmamıştı. Avrupa, güneş kremlerinin geliştirilmesi ve test edilmesiyle ilgili daha sıkı düzenlemeler ve daha yenilikçi UV filtreleri, bileşenleri için tam gaz çalışmalara devam ediyor. Sektör daha iyi koruma, daha temiz formüllerle ürünler üretiyor.
2019 yılında SYORELL tam da bu felsefe ile “vegan, çevre dostu, doğal içerikli güneş koruyucular” üretmeye başladı. Bunun içinde dünyanın en temiz ve güvenli UV filtresi kabul edilen Çinko Oksit’in MicNo formunu kullandı. Modern dünyada tüketicinin endişelerine cevap veren ve aynı etik değerleri de önemseyen bizler, güneş koruyucu pazarında geleceği temsil ettiğimize inanıyoruz. Cildinizi ve doğayı koruyan ürünler bu yüzden sloganımız.
Önümüzdeki yıllar boyunca güneş kremi gelişimi hangi yöne giderse gitsin, tek bir mesaj her zaman geçerli olacak!
“Cildiniz vücudunuzdaki en büyük organ ve sadece bir tane var. Onu koruyun ve başkalarının da korumasına yardım edin.”