Hiçbir Şeyi Kaydetmemek: Telefon Hafızasından Hayat Hafızasına Geçiş Denemesi

Paylaş

Gün batımında duruyorsun, gökyüzü turuncu ve pembeye boyanmış. Elin telefona gidiyor, ama bir an duraksıyorsun. Ya sadece baksam, o büyüleyici saniyeleri sadece hafıxama kazısam? Fotoğraf yok, video yok, sadece sen ve o an. Kulağa çılgınca geliyor, değil mi? Bir hafta boyunca bunu dene: Ne fotoğraf çek, ne video kaydet, sadece yaşa. Biz denedik; telefon hafızasından hayat hafızasına geçiş denemesi, adeta bir uyanıştı. O kadar anı “yakalamaya” odaklanıyoruz ki, onları hissetmeyi unutuyoruz. Bazı anlar paylaşılmak için değil, sadece yaşanmak içindir. Gel, bu deneyimi konuşalım ve 2011’deki Roger Waters İstanbul The Wall konserinden bir anıyla, anı yakalamak için anı yaşamayı nasıl reddettiğimizi hatırlayalım.

Anı Yakalama Tuzağı

2011 yılı: Roger Waters İstanbul The Wall konseri. Sahne büyüleyici, müzik iliklerine işliyor, kalabalık tek bir nabız gibi atıyor. Ama bir terslik var. Seyircilerin yarısı, küçük kamera ekranlarına kilitlenmiş, titrek LCD’lerden konseri filme alıyor. Saatler süren bu eşsiz deneyimi, muhtemelen bir daha izlemeyecekleri bulanık piksellere sıkıştırıyorlar. O anı yaşadılar mı? Hayır. Müziğin tüylerini diken diken eden gücünü, kalabalıkla paylaşılan o büyülü bağı, her şey bir yana, o anın ruhunu kaçırdılar. Çünkü anı “yakalamaya” çalışıyorlardı.

Hepimiz bunu yapıyoruz. Bir kafede, kahvemizin köpüğünü tatmadan önce fotoğraflıyoruz. Yürüyüşte, manzarayı çerçevelemek için nefes almayı unutuyoruz. Telefonlarımız anı “kaydedeceğini” vaat ediyor, ama neyi kaydediyoruz ki? Bir fotoğraf, bir kahkahanın sıcaklığını, tenindeki rüzgârı ya da bir şarkının ruhunu yakalayamaz. Yakalamak için ne kadar çok çabalarsak, o anı yaşamaktan o kadar uzaklaşıyoruz. Sanki “Bunu sonra yaşarım” diyoruz, ama o “sonra” hiç gelmiyor.

Bir Hafta Kamerasız

Kendinize meydan okuyun: Bir hafta, ne fotoğraf, ne video. Sadece ben, duyularım ve an. İlk gün zor olacak. Alışmış kudurmuştan beterdir (biz söylemiyoruz ata sözü canım) Parkta çocuklar baloncuk kovalıyor, içgüdülerin “Çek!” diye bağıracak. Ama telefonu bırak ve izle. Kahkahalar, baloncukların ışıkla dansı… O an içime işlesin. Fotoğrafa gerek yok; hisset. Üçüncü güne geldiğinde fark edeceksin: Zihnin daha berrak. Kamera açısı, filtre kaygısı yok. Sadece anın içinde varsın ve yaşamın şahidisin.

Bir akşam arkadaşlarla yemek yiyoruz. Normalde masayı çekeriz: enfes mönü, kadeh tokuşturmaları, her şey. Bu kez çekmedik. Hikayelerimiz dinledik, yemeğin tadını çıkardık, gülmekten karnımıza ağrılar girdi. O gecenin hatırası, telefonda değil, yüreğimzdeydi. Bu, fotoğrafları tamamen bırakmak değil ne zaman yaşayacağına, ne zaman kaydedeceğine karar vermek. Syorell’in cilt bakımında her cilde özel, anlamlı çözümler sunması gibi, bu deney de anları bilinçli seçmekle ilgiliydi.

Anlarda Pareto İlkesi

Burada biraz bilgelik devreye giriyor: Pareto İlkesi, yani 80/20 kuralı. Hayatımızın %80’lik mutluluğu, %20’lik anlardan gelir. Bir dost sohbeti, sessiz bir gün batımı… Bunlar, mutluluğumuzun %20’si. Ama biz, her şeyi kaydetme telaşıyla bu %20’yi gölgeliyoruz. Dolabını düşün—ilk yazıda bahsettiğimiz gibi. Kıyafetlerinin %20’sini, sana “sen” gibi hissettirenleri giyersin. Anlar da öyle. %20’lik o kıymetli anlara—ham, filtresiz deneyimlere—odaklan, gerisini bırak.

O İstanbul konseri, bunu acı bir şekilde öğretti. Kameraya yapışanlar, “kanıt” peşindeydi: “Oradaydım!” Ama %20’yi kaçırdılar: Müziğin bedeni sarması, kalabalığın ortak heyecanı. Bin o hataya düşmemeye karar verdik. Fotoğrafsız haftamızda %20’ye sarıldık. Deniz kenarında bir yürüyüş, dalgaların sesi, havadaki tuz kokusu… Kaydetmedik, ama o an bedenimin her hücresine işlendi. Kamerayı bıraktığında, kalbinle hatırlamaya başlıyorsun.

Şimdiyi Yaşamak

Sen de denemek ister misin? Küçük başla. Bir gün, belki bir hafta sonu, telefonunu kenara koy. Çekme isteği geldiğinde dur ve sor: “Niye?” Paylaşmak için mi, kanıt için mi, kaydetmek için mi? Sonra yön değiştir: Anı hisset. Kahvenin kokusunu al, kahkahayı dinle, ışığın değişimini izle. İlk başta garip, ama özgürleştirici. Anıları kaybetmiyorsun; sığ kareler yerine derin izler biriktiriyorsun.

Bu, fotoğraf çekmeyi tamamen reddetmek değil. Doğum günleri, özel anlar, sanat—onlar için kameran hazır. Ama her an lense sığmaz. Tıpkı dolabında sadece seni mutlu eden kıyafetleri tutman gibi, sadece yaşamaya değer anları seç. Zihninin “anı deposunu” kaydetme telaşından kurtar, mevcudiyete yer aç. Bir gün batımı, filtre olmadan da unutulmaz; sadece orada olman yeter.

Hayatın, Hafızan

Evler, eşyalar uyumsuzsa sessizde bile gürültü yapar. Hayatlar, hissetmek yerine kaydetmeyi seçtiğimizde kaotikleşir. O The Wall konserindeki kalabalık, ekranlarının ardında bir başyapıtı kaçırdı. Sen anılarını bir kameranın çerçevesine hapsetme. Dene: Bir gün, bir hafta, kaydetmeden yaşa. Bir dost kahkahası, sessiz bir kahve, yüzüne değen bir rüzgâr… Bunlar telefon istemez. Seni ister. Hayatının hafızası bekliyor—git, hisset.

Bir Yanıt Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aynı Gün Kargo

Hafta içi 16:00'a kadar

14 Gün Kolay İade

14 gün para iade garantisi

Ürün Garantisi

Tüm ürünlerde ürün garantisi

% 100 Güvenli Ödeme

MasterCard / Visa / İyzico